Irak'ın kuzeyinde, kendine ırak kalmış bir ülkenin merkezinden, aynı zamanda merkezine ırak kalmış bir semtinin herhangi bir evinden yazıyorum. ben zeynep, yaşasın 24 eylül!
ne yazacağımdan habersiz yazmaya başlıyorum. son, ki, üç..!
ergenlik döneminden çıkıp erginliğe erişinceye kadar spor yaptırmalı çocuğa. ya da çocuk müzikle ilgilenmeli, hiç değilse çizmeli, yazmalı. bu temel direklerden birine/birkaçına sıkıca tutunan çocuk kaşım-gözüm, görünüşüm-popüleritem diyemeden doğrudan bir "insan"a ve insandan "birey"e dönüşüyor. mesele bir hedefe yoğunlaşıp kazanımlar elde edebilmeyi bilmekte.
yakının güneyinde olup kendine ırak kalan "tutunamayanlar"ıysa gazeteler gözler önüne seriyor. sayfa numarası:3, konu başlığı cinnet, cinayet. bir gün cinnet getirip cinayet işleyeni, ertesi gün cinayet işleyip cinnet getireni okuyoruz;
ertesi gün,
daha ertesi,
ve belki kimbilir...
uzaklaşmak iyidir bazen. ama tası tarağı toplayıp deniz kıyısında bir kasabada inzivaya çekilmek değil söylediğim yahut kısa bir tatil yapıp kafa toparlamak değil.
bilgisayarları, ışığı, gazetelerin kan kokulu sayfalarını bir kenara bırakıp, şıp şıp damlayan musluğu da güzelce sıkılayarak sabit duran bir koltukta, kanepede, birkaç dakika dinlenmek. .
düşünüyorum da, bazen, kişinin kendisine en ırak sınırı beyin kıvrımları oluveriyor. ne istendiği, neye ihtiyaç duydulduğu bilinemeyen zamanlarda tünemeli sabit koltuğa. zaman zaman yaptığımız düşsel yolculukların en uzunu kendi bilinçaltında çıktığımız keşif gezintileri olmuyor mu?
oluyor olmasına da, sonuç alabilenimiz pek az. lem'e hak veriyorum bu konuda: " insan ile bilinçaltı aynı alfabeyi kullanmadıkları için bir türlü iletişim kuramıyorlar". işte gidilecek en uzak nokta bilinçaltıdır şu durumda. ortak bir dil yaratamak, iletişme yolları keşfetmek.
benim için iletişim kurmanın en kolay yolu "yazmak". hem kalıcı, hem kanıtlayıcı, kişilere/kitlelere hitap edici... işte bu yüzden aklıma estikçe yazacağım.
9 Ağustos 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder