11 Kasım 2008 Salı

kısa ksıa notlar..

öğle saatleriydi kapı çaldı;

+merhaba iyi günler. evin reisi ile görüşebilir miyim?
-reis? ha...reis...reis.... anneeee!
*
ne oldu? o kim? ne istiyor?
-reis istiyor bak bakalım.
+merhaba reis siz misiniz?
-evet ben reis. ne vardı?
...
reis arayışındaki bir anketörü geri çevirmek zorunda kaldığımız için üzgünüz. hangi zaman diliminde yaşıyorsun arkadaşım ne reisi?


**gitmek üzere olan bir otobüs arkasından koşmuyorum.öylece bakıyorum, o gidiyor. gidiyor da gidiyor.. koşsam yetişeceğim. koşamıyorum. iğrenç bir mekanizma geliştirdim, kendimi cezalandırıyorum. bir dakika daha erken çıksaydın yetişirdin, bekle bakalım şimdi diyorum. böyle zamanlarda öyle hüzünlü görünüyor ki 208... öyle olunca böyle olması kaçınılmaz..


**** tv seyretmekten hoşlanmıyorum. başkaları da benimle tv seyretmekten hoşlanmıyor.oluyor ya hani, esas oğlanın ve esas kızın da aralarında bulunduğu bir grup bir şekilde başını derde sokuyor. sonra esas oğlanımızın aklında ampuller yanıyor ve şş..yaklaşın bak ben ne buldum diyor. sonra o grup çocuğun etrafında toplaşıyor ve fısır fısır bir şeyler konuşuyorlar..eeeh!!


**
buket uzuner'in kumral ada~mavi tunası bir harika. bitmesin istiyorum.
kitap okuma işini hep ciddiye almışımdır. kimileri gözümde fazla büyüttüğümü söyler, ama bence öyle değil. ciddiye aldığımdan olsa gerek kendimi kaptırabiliyorum.
aras günlerdir aklımı kurcalıyor. sebebini söylemeyeceğim, alıp okumak isteyenler olabilir, olmalı da zaten, okuyun, süper, öyle böyle değil.. evet değil..


** "hadi akıllım kalk azıcık da teyze/amca otursun" lafına baylırım. samimidir ve çoğu zaman karşı konulamaz


**fanatik bir annem var. taraftarı olduğu takım gol atınca ıslık çalıyor, beceremiyor alkışa geçiyor.
"seni varya seni! çık bakayım sahadan..çık!"
"hakem seni varya seni!"
eksik bir şeyler var bu futbol aşkında.
bakacağız..

**şimdilik bu kadar.

9 Kasım 2008 Pazar

basit mağra adamından günümüz kompleks insanına




"elmalar gökten üçer üçer düşermiş.

bir eliyle taş, diğer eliyle kazık tutan mağra adamı taşıyla kazığını bir kenara bırakıp yerdeki elmaları alır, üçerli gruplara eşit şekilde pay edermiş. sonra da tabiat anaya teşekkürlerini sunarmış, tekrar dönermiş kazığı ile taşına."

uydurma..,
masal..,
hiç değlise hurafe...


çünkü şimdilerde üçerli elmalar düşmüyor gökten.

bırakın elmanın bütünün "bütün" haliyle elimize ulaşmasını, bazı bazı elma çekirdeklerini, ara sıra elma çöplerini, nadir de olsa elma kabuklarını bile sorgulamadan kabulleniyoruz. "nerde bunun diğer kısmı, ne olacak bu kabuk?" demiyoruz. vitamini kabuğunda nasıl olsa(!), bunu bilen yalnızca kendimizmişiz gibi düşünüyor, akıllılık ettiğimizi sanıyoruz çoğu zaman.
bir kesimimiz kabuktaki vitamine sahip olmakla övünürken, bir diğer kesim "tasada ve kıvançta ortak olmak" inancıyla alçakgönlüllük edip payına düşen elma çöplerini bile almıyor.



halbuki bilmiyor, birileri çoktan merdivenlerini dayamış göklere.
daha elmalar yere düşmeye hazırlanırken, çullanıyorlar elmanın bütününe. iyice yağmaladıktan sonra aşağı savuruyorlar beğenmedikleri artıkları.




bir eliyle taş, diğer eliyle kazık tutan basit mağra insanının devri geçeli çok oluyor. evet. o'ndan sonra geliştirdik bizler kendimizi. artık bir elimiz kumanda tututor, diyer elimiz çukurda- dilim sürçtü- çanakta. içinden karbonhidrat fışkıran, yağlı bir çukurda (ça-nak!).

bir şeyler anlatmaya yahut üretmeye de ihtiyacımız yok üstelik. televizyonlar ulaştırıyorlar nasılsa en kutsal bilgileri medya aracılığıyla;
ör.: en basitinden isviçre de bir grup insanın bir şeyler ürettiği bilgisi ulaşıyor elimize. (bu da bizim üretme sorumluluğumuzun başkaları taragından nasıl olsa yerine getirildiği anlamına geliyor. eveTeveTeve..,)

+isviçre hangi yöne düşüyo?
-isviçre... taşra işte! taşra..


basit yapılı mağra insanı yiyeceği söz konusu olunca uğraşına ara veriyordu en azından. oysaki şimdilerde mıçmaya bile kumandayla gider olduk.

göğe merdiven dayayanları örnek alıp bir merdiven de biz dayayalım desek, o kadar basamağı tırmanmaya enerjimiz yetmez inanın. üçüncü basamakta tıkanır kalırız.
(karbonhirdat ağırlıklı beslenmemek gerekiyor diyor isviçre. )


bir diğer yandan, kişinin ne olduğunun bilincinde olması da bir erdemdir sonuçta. işte biz sadece bu noktaya odaklanıp, "vitamini kabuğunda" ile balçık içinde yüzmeye devam ediyoruz.

blogspot der ki:

yağ tabakasıyla sıvanmış kuyudan tırmanya mı çalışıyorsun?
televizyon sıkıcı mı geldi?

aç kralı. sıradaki parça benden sana armağan olsun.